E- ISSN: 3023-6215
ANATOLIAN JOURNAL OF GENERAL MEDICAL RESEARCH - Anatol J Med : 24 (3)
Volume: 24  Issue: 3 - 2014
OTHER
1.Editorial

Page I (1256 accesses)

CLINICAL RESEARCH
2.EVALUATION OF FEBRILE NEUTROPENIC EPISODES IN ACUTE MYELOID LEUKEMIA
Gülsüm Akgün Çağlıyan, Oktay Bilgir, Meltem Avcı, Murat Akşit
doi: 10.5222/terh.2014.58066  Pages 157 - 162 (1085 accesses)
AMAÇ: İnfeksiyonlar, febril nötropenik hastalarda en önemli morbitide ve mortalite nedenidir. Bu çalışmada, akut myeloid lösemi (AML)’li hastalarda gelişen febril nötropeni atakların (FNA)’nın; infeksiyon kategorilerinin, izole edilen patojen mikroorganizmalar ve duyarlılıklarının ve mortalite oranının incelenmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi erişkin Hematoloji Kliniğinde 2012-13 yılları arasında izlenen 47 AML hastası alındı. 111 FNEs geriye dönük değerlendirildi. Febril nötropeni kriterlerini karşılayan hastaların ataklarında infeksiyonlar; mikrobiyolojik olarak tanımlanmış infeksiyon (MTİ), klinik olarak tanımlanmış infeksiyon (KTİ) ve nedeni bilinmeyen ateş (NBA) olarak sınıflandırıldı.
BULGULAR: Hastaların 28’i (%59.5) erkek, 19’u (%40.5) kadındı. Yaş ortalaması 57±15 olarak bulundu. FNEs’in %12.6’sı klinik olarak tanımlanmış, %55.9’u mikrobiyolojik olarak tanımlanmış infeksiyonlar, %34.2’si nedeni bilinmeyen ateş olarak saptandı. Klinik ve mikrobiyolojik olarak tanımlanmış ataklarda en sık görülen enfeksiyon odağı pnömoni (%41.4) idi. Atakların %54.1’inde etken saptandı. İzole edilen mikrorganizmaların %57’si gram negatif bakteri, %36.2’si gram pozitif bakteri ve %6.8’i maya türü mantarlardı. Etkenlerin çoğu çok ilaca dirençli olarak bulundu. Kaba mortalite %21.2 olarak bulundu.
SONUÇ: Febril nötropenik atakların yönetiminde dirençli bakterilerle infeksiyonların önlenmesi için; etkin infeksiyon kontrol programlarının uygulanması, izlem sonuçlarının düzenli olarak değerlendirilmesi ve antibiyotik duyarlılıklarının izlenerek, akılcı antibiyotik politikalarının uygulanılması gerekmektedir.
OBJECTIVE: Infections in febrile neutropenic patients is the most important cause of morbidity and mortality. This study was performed to evaluate the infection categories, isolated pathogen microorganisms, antimicrobial susceptibility patterns and mortality ratio of febrile neutropenic episodes (FNEs).
METHODS: In the study, 47 patients who were treated because of acute myeloid leukemia (AML) at Izmir Bozyaka Training and Research Hospital’s adult hematology clinic between 2012 and 2013. 111 FNEs were examined retrospectively. Infections of patients who met FNE criterias were categorized as microbiologic defined infection (MDI), clinical defined infection (CDI) and fever of unknown origin (FUO).
RESULTS: 28 (59.5%) patients were male and 19 (40.5%) female. The mean age was found 57±15 years. FNEs was evaluated in 12.6% CDI, 55.9% MDI, and 34.2% FUO categories. The most observed clinical manifestations were pneumoniae (41.4%). pathogen microorganisms were determined from 54.1 of the FNEs. Isolated microorganisms from cultures from cultures were 57% were gram-negative bacteries, 36.2% were gram-positive, and 8.5% were fungus. Most of the pathogens were multi drug resistant. The crude mortality were found 21.2%.
CONCLUSION: As for the prevention of resistant bacterial infections in the management of the FNEs, implementation of effective infection control programmes, continual assessment of surveillance results and administration of rational antibiotic policies through monitoring antibiotic sensitivities are required.

3.OUR APPROACH TO DIABETIC KETOACIDOSIS
Tuba Demirci Yıldırım, Utku Erdem Soyaltın, Andaç Develi, Mustafa Yıldırım, Faruk Elyiğit, Harun Akar
doi: 10.5222/terh.2014.79188  Pages 163 - 166 (2109 accesses)
AMAÇ: Bu çalışmada diyabetik ketoasidoz (DKA) tanısı ile hastanemiz Dahiliye Kliniğine son bir yılda yatırılan hastaları değerlendirmek.
YÖNTEMLER: Hastaların dosyaları geriye dönük incelendi. Olguların cinsiyet, yaş, yakınma, klinik özellikleri, diyabet öyküleri, yatış öncesi uygulanan tedavi ve laboratuvar bulguları incelendi.
BULGULAR: Ortalama yaşları 34,93 ±17,5 olan 6 kadın, 8 erkek hasta çalışmaya alındı. En sık yakınmalar sırasıyla bulantı – kusma, bilinç bulanıklığı idi. hastalarda takipne ik ve asidotikti.5 olguda yetersiz insülin kullanımı ve 9 olguda idrar yolu infeksiyonu saptandı. Üre/kreatinin düzeyi yüksek 7 olgudan yalnızca birinde acil hemodiyaliz gerekti. Hastalara ortalama 40,5 ± 6 saat insülin infüzyonu uygulandı. Ortalama 4,43±2,6 gün hastanede yoğun insülin tedavileri uygulandı. Komplikasyon veya ölüm görülmedi.
SONUÇ: DKA’lu hastalar, doğru ve hızlı tanı konarak komplikasyonlar göz önünde bulundurulup uygun tedavi edilmelidir. Erişkin yaş grubundaki DKA tanısı ile izlediğimiz olgularda enerjik tedaviyle başarılı sonuçlar alınacağını gördük.
OBJECTIVE: To evaluate retrospectively the patients treated in our department with a diagnosis of diabetic ketoacidosis.
METHODS: The files of the patients were evaluated regarding gender, age, symptoms, clinical features, diabetic stories, the pre-treatment and laboratory findings.
RESULTS: The mean age 34.93 ± 17.5 to 6 females and 8 males were enrolled in the study. The most common symptoms of nausea, vomiting, respectively and confusion. Insufficient dose of insulin usage in five cases and sepsis due to urinary infection in 7 cases were the reason of ketoacidosis. Only one case requested emergency hemodialysis among 7 cases with high level of urea/creatinin. Mean 40.5 ± 6 hours in patients underwent insulin infusion. They stayed an average of 4.43 ± 2.6 days in the hospital. There was no complication or mortality.
CONCLUSION: Patients with DKA, requiring an accurate and rapid diagnosis, should be managed appropriate therapy. We observed that DKA in adult age group can be successfully treated by an energetically approach.

4.FREQUENCY OF CHRONIC FATIGUE SYNDROME SYMPTOMS AMONG NURSES
Murat Altuntaş, Aysel Başer, Giray Kolcu, Özge Tuncer, Umut Gök Balcı, Dursun Çadırcı, Kurtuluş Öngel
doi: 10.5222/terh.2014.55265  Pages 167 - 172 (2161 accesses)
AMAÇ: Bu çalışmada da bir kongre esnasında katılımcı olan hemşirelerdeki süreğen yorgunluk semptomları sıklığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
YÖNTEMLER: 2012 yılında değişik servislerde görev yapan ve çalışmayı kabul eden 120 gönüllü hemşireye süreğen yorgunluk yakınmalarını değerlendirmeye yönelik geliştirilmiş olan 20 soruluk bir sormaca uygulandı.
BULGULAR: Sormacada hemşirelerin %21,6’sında (26) yorgunlukla uyumlu yanıtlar saptandı. Çalışmaya katılan 120 hemşirenin %86,6’sı (104) çalışma ortamında strese maruz kaldığını ifade ederken; kendini sürekli olarak yorgun, bitkin ve halsiz hissedenler %68 (82) oranındaydı. Bu hemşirelerin ileri değerlendirilmelerinde süreğen yorgunluk yakınmaları örneklem içinde %5 (6) olarak saptandı.
SONUÇ: Farklı hastanelerde çalışan hemşireler arasında süreğen yorgunluk yakınmaları sıklığı %5’dir. Bu değer ülkemizde görece düşük olmasına rağmen; yurtdışındaki değerlere kıyasla daha yüksektir.
OBJECTIVE: In this study, it’s aimed to find out the frequency of chronic fatigue syndrome among nurses who had attended a congress.
METHODS: A questionnare, with 20 questions, that is improved to evaluate chronic fatigue syndrome
symptoms is applied to 120 volunteer nurses who are working in different departments in 2012.
RESULTS: 21.6% of the nurses (n: 26) gave answers that are harmonious with fatigue. 86.6% of the nurses (n: 104) among 120 volunteers declared that they expose to stress in their working conditions. Besides; ratio of the nurses who always feel themselves tired, exhausted and fatigued. According to further examinations of these nurses, frequency of chronic fatigue syndrome is detected as 5% (n: 6) for our study group.
CONCLUSION: Chronic fatigue syndrome frequency is found 5% among nurses for our study sample. This level is lower than the levels in studies for Turkey, but quite high than the levels detected in different countries. More researches must be done on this subject.

5.FIRST STEP HEALTH CARE UTILITIES ON AN MEDICAL SCHOOL BASED HEALTH CENTER IN THE WEST MEDITERRENEAN REGION OF TURKEY
Özge Uçman Tuncer, Meral Kundakçı, Kurtuluş Öngel
doi: 10.5222/terh.2014.36855  Pages 173 - 177 (1826 accesses)
AMAÇ: Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Okul Tabanlı Sağlık Merkezi’nde muayene edilen hastaların dökümünü çıkararak bir veri tabanı oluşturmak; önlenebilir sorunları saptayarak sevk oranlarını en aza indirmek ve iş gücü kaybının önüne geçmek bu çalışmanın temel amacıdır.
YÖNTEMLER: Süleyman Demirel Üniversitesi Okul Tabanlı Sağlık Merkezine Mayıs-Ağustos 2007 arasında başvuran 3737 hasta çalışmaya alındı. Veriler hasta kayıt defterinin taranması ile geriye dönük elde edildi.
BULGULAR: Polikliniğe başvuran toplam 3737 hastanın %54,20’si (2026) erkek, %45,80’i (1711) kadın olarak tespit edildi. 4 ay içinde diğer uzmanlık alanlarına sevk oranı %67,40 olarak bulundu. Tıp Fakültesi bazında ise İç Hastalıkları Anabilim Dalı, hastaların en sık sevk edildiği (380 olgu,%15,06) branş oldu. Acil servise sevk oranı %6,03 ile %10,2 arasındaydı. En fazla yararlanan hasta grubunun, üniversite personeli olduğu görüldü.
SONUÇ: Medikososyal merkezlerinin üçüncü basamak hizmetlerine seçici ve yardımcı görev yaptığı söylenebilir. Bunun da tedavi hizmetlerinin maliyetine katkıda bulunduğu açıktır. Aynı zamanda bu sağlık merkezleri sosyal güvencesi olmayan öğrenciler için de bir
destek sağlamaktadır.
OBJECTIVE: To formate a database by documenting patients that are examined in Süleyman Demirel Medical School Based Health Center; to minimize dispatching ratios by detecting the preventive factors and avoid from the loss of productive effort are the main aims of the study.
METHODS: Suleyman Demirel University School Based Health Center data were evaluated for 2007 year summer term; 3737 patients that come to polyclinic were taken account. Study was performed from patient records retrospectively.
RESULTS: Of the total 3737 patients; 54.20% (n: 2026) were male and 45.80% (n: 1711) were female. Dispatching ratio to other specialities for these 4 months was 67.40%. For Faculty of Medicine; Department of Internal Medicine had the highest disparching ratio by 380 patients (15.06%). Dispatching ratio to emergency service was between 6.03% and 10.2%. University personel was the biggest group that take health care from the polyclinic.
CONCLUSION: It can be said that school based health centers help third step centers by their selective and useful duty. It is clear that this situation decrease the cost of health care utilities. At the same time; these places constitutes a guaranty for students who have no social
insurance.

6.IMPORTANCE OF SEXUAL HEALTH EDUCATION FOR APPROVING ADOLESCENTS’ RESPONSIBILITY ABOUT THEIR HEALTH
Özge Tuncer, Dilek Saltık, Nurdan Tekgül
doi: 10.5222/terh.2014.28291  Pages 179 - 185 (1572 accesses)
AMAÇ: İzmir, genç nüfusu en yoğun ülkelerden biri olan Türkiye'nin göç oranı en yüksek illerinden biridir. İzmir ilinde yoğun göç alan Yamanlar bölgesinde hedef seçilen 4 İlköğretim okulunda 13-15 yaş öğrencilere ergen sağlığı ve cinsel sağlık eğitimi verilmesi planlanmıştır. Amaç, bu bölgedeki gençlerin ergen sağlığı, üreme sağlığı, aile planlaması, cinsel haklar, cinsel gelişim, doğum kontrol yöntemleri, cinsel temasla bulaşan hastalıklar, HIV/AIDS konularındaki farkındalıklarını ve kendi sağlık sorumluluklarını arttırmaktır.
YÖNTEMLER: Eğitimler; 2006-2007 öğretim yılı boyunca, ergen sağlığı ve cinsel sağlık konularında eğitimli beş hekim tarafından, 329 gence, 30’ar kişilik gruplara ayrılarak, her guruba 6şar saat olacak şekilde verilmiştir. Ortalama yaş 12,61± olarak bulunmuş, eğitimin farkındalık yaratıp yaratmadığını ölçmek için, bilgi değerlendirme sorularını içeren ön test ve son
test uygulanmıştır.
BULGULAR: Eğitimler sonucunda adolesanların kendi cinsel organlarının doğru işlevini bilme oranları, cinsel temasla bulaşan hastalık sayısını ve cinsel temasla bulaşan hastalıkların vücuttaki etkilerini bilme oranları artmıştır. Eğitim öncesi cinsel temasla bulaşan hastalıklardan ortalama 1.13±0.5 (%22) tanesi bilinirken; eğitim sonrası ortalama 2.48±1.2 (%49) tanesi bilinir hale gelmiştir. Eğitim öncesi, cinsel temasla bulaşan hastalıkların etkilerinin bilinilirliği ortalama 2.88±1.9 (%57) puan almışken, eğitim sonrası bilinilirlik ortalaması 4.07±1.5 (%81) puana yükselmiştir. Eğitim öncesi, bilinen doğum kontrol yöntemi sayısı ortalaması 1.98±1.3 (%28) iken, eğitim sonrası ortalama 3.53±1.6 (%50) yöntem bilinir hale gelmiştir.
SONUÇ: Sağlık sorunları en çok riskli davranışları sonucu ortaya çıkan ergen grubunda, risk alımının ve dolayısıyla hastalıkların önlenmesinde en önemli etken bu konularda ergenlerin bilgi, farkındalık ve sorumluluklarını arttırmaktır.
OBJECTIVE: Turkey, is one of the countries which has a high adolescent population and İzmir is a city with the highest imigration ratios in Turkey. We selected 4 schools in an area with high imigration, Yamanlar area in İzmir, and planned an education for 13-15 years old students about adolescent health and sexual health. Purpose is to approve adolescents' awareness and responsibility about; reproductive health, family planning, sexual rights, sexual evolution, contraseptive methods, adolescent health, sexually transmitted diseases, HIV/AIDS.
METHODS: Education was planned and performed during the school year 2006-2007, to total of 329 adolescents by five medical doctors educated in adolescent and sexual health. Each group of 30 adolescent got 6 hours of education. Mean age was 12.61. Pretest and posttest was performed to find out how the education approved their awareness about their health.
RESULTS: The ratio of the ones who knew the function of their genital organs, the number of types and effects of sexually transmitted diseases was increased after the education. While 22% (1.13±0.59) of sexually transmitted disease type were known before the education, it increased to 49% (2.48±1.2). While 57% (2.88±1.9) of the sexually transmitted disease effect were known before the education, 81% (4.07±1.5) were known after. Before the education only 28% (1.98±1.3) of contraceptive methods were known, while it increased to 50% ( 3.53±1.6) after the education.
CONCLUSION: To decrease these risky behaviours and so their health problems, their awareness and responsibility about their health should be increased by education.

7.THE ROLE OF BLADDER WASHING CYTOLOGY FOR THE DETECTION OF URINARY BLADDER CARCINOMA
Ebru Çakır, Ülkü Küçük, Emel Ebru Pala, Özlem Sezer, Ümit Bayol
doi: 10.5222/terh.2014.36844  Pages 187 - 191 (1722 accesses)
AMAÇ: Mesanenin üroteliyal karsinomlarının tanısında mesane yıkama sitolojisinin değerini araştırmak.
YÖNTEMLER: 2010-2013 yılları arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sistoskopi yapılan ve Patoloji bölümünde mesane biyopsileri ile birlikte mesane yıkama sıvıları değerlendirilen 220 hastaya ait 248 materyal çalışmaya alınmıştır. 28 hastada tekrarlayan biyopsi ve sitoloji materyalleri değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hastaların 198’i erkek, 22’si kadın olup yaş ortalaması 65.7 (21-93)’dir. Olgulara ait biyopsi tanılarının %26’sı (64) benin, %74’ ü (184) malindir (%49.5 (91) düşük dereceli papiler üroteliyal karsinom, %42.5 (79) yüksek dereceli papiler üroteliyal karsinom, %4 (7) düşük malinite potansiyelli papiler üroteliyal neoplazi, %4 (7) karsinoma insitu). Mesane yıkama sitolojisinde olguların %51.2’si (127) benin, %17.3’ü (43) malinite şüphesi, %31.5’i (78) malin tanısı almıştır. Sitolojik tanılar ve biyopsi tanıları karşılaştırıldığında, birbiri ile tutarlı pozitif olgu sayımız 123, tutarlı negatif olgu sayımız 63, yanlış pozitif olgu sayımız 1, yanlış negatif olgu sayımız 61’ dir. Çalışmamızda üriner sitolojik incelemenin duyarlılığı %66.8, özgüllüğü %98.4, pozitif öngörü değeri %99.1, negatif öngörü değeri %34.2 olarak bulunmuştur. Yanlış negatif olarak değerlendirilen
61 olgunun 48’ ine düşük dereceli papiler üroteliyal karsinom tanısı konmuştur.
SONUÇ: Çalışmamızda mesane yıkama sıvısının oldukça yüksek özgüllüğe sahip olduğu görülmüştür. Ancak özellikle düşük dereceli üroteliyal tümörlerde literatür ile benzer şekilde, duyarlılığın düşük olduğu dikkat çekmektedir. Üriner sistem malinitelerinin tanı ve takibinde sistoskopik inceleme ile alınan biyopsi ve sitoloji materyallerinin birlikte değerlendirilmesi, tanı açısından önemli bir basamaktır.
OBJECTIVE: To evaluate the value of bladder washing cytology in diagnosis of urothelial carcinomas of bladder.
METHODS: 248 urinary bladder cytology and biopsy specimens from 220 patients who underwent cystoscopy at Tepecik Education and Research Hospital between 2010-13 were evaluated. Of the 28 patients, repeated biopsy and cytology materials were analysed.
RESULTS: There were 198 male and 22 female patients with a mean age of 65.7 (21-93). Diagnosis of biopsy specimens were 26% (n=64) benign, 74% (n=184) malignant (49.5% (n=91) low grade papillary urothelial carcinoma, 42.5% (n=79) high grade papillary urothelial carcinoma, 4% (n=7) papillary urothelial neoplasia of low malignant potential, 4% (n=7) carcinoma in situ). The diagnosis of bladder washings were: 51.2% (n=127) benign, 17.3% (n=43) suspicious for malignancy, 31.5% (n=78) malignant. When the diagnosis of cytology and biopsy specimens were compared, 123 cases were consistently
positive, 63 cases consistently negative, 1 case false positive, 61 cases false negative. The sensitivity of urinary bladder cytology was 66.8%, specifity 98.4%, positive prediction value 99.1% and negative prediction value 34.2%. The histopathologic diagnosis in 48 of the 61 false negative cases were low grade papillary urothelial carcinoma
CONCLUSION: The present study showed that specifity rates of urinary bladder cytology are high. The sensitivity rates are low as reported in the literature especially for low grade tumors. The combined evaluation of biopsy and cytology specimens obtained from cystoscopy is the main step in the accurate diagnosis of urinary malignancies.

CASE REPORT
8.MUCINOUS ADENOCARCINOMA OF BLADDER: Two Cases
Batuhan Ergani, Hakan Türk, Cemal Selçuk İşoğlu, Mehmet Yoldaş, Mustafa Karabıçak, Ferruh Zorlu
doi: 10.5222/terh.2014.19483  Pages 193 - 196 (1546 accesses)
Mesane adenokarsinomları nadir görülürler ve tüm mesane kanserlerinin %0.5-2'sini oluştururlar. 54 ve 53 yaşında biri erkek diğeri kadın iki olguda TUR ile mesane adenokarsinomu saptadık.Her iki olguda radikal sistektomi ve ileal diversiyon
uyguladık.Sırasıyla 5 ve 4 yıl sonraki kontrollerinde tamamen sağlıklı oldukları saptadık.Erken evrede tespit edilen primer mesane adenokarsinomlarında en iyi tedavi seçeneği ise radikal sistektomidir.
Mucinous adenocarcinoma of bladder is very rare and forms the %0,5-2 of all bladder cancers.Mucinous adenocarcinoma of bladder was diagnosed in a 54 years old man and in a 53 years old woman by transurethral resection.Both cases were treated by a radical cystectomy and ileal diversion.They are completely healthy five and four years after operation,respectively. Best treatment choice for primary early stage mucinous adenocarcinoma of bladder is radical cystectomy.

9.A CASE OF ATYPICAL PRIZMETAL ANGINA PECTORIS
İsmail Atasoy, Barış Kılıçaslan
doi: 10.5222/terh.2014.13008  Pages 197 - 201 (2445 accesses)
Göğüs ağrısı ile hastanemize başvuran 63 yaşında bir erkek hastada saptadığımız atipik prinzmetal (varyant) angina nedeniyle yapılan acil koroner anjiyografide tıkalı bulunan sol ön inen koroner artere stent kondu. Sağ koroner artere verilen nitratın ise spazmı geçirdiği görüldü.Uygun tıbbi tedavi sonrası olgu sağlığına kavuştu.
An emergency coronary angiography was performed in a 63 years old male patient who admitted to our hospital with chest pain with atypicial prinzmetal angina. Reperfusion was provided by a stent in left anterior descendant artery with complete obstruction. He completely regained his healthy general condition after suitable medical treatment.

10.KAPPA LIGHT CHAIN MYELOMA
İsmail Atasoy, Barış Kılıçaslan
doi: 10.5222/terh.2014.00710  Pages 203 - 205 (5433 accesses)
Multiple miyelom (MM) plazma hücrelerinin neoplastik proliferasyonu sonucu ortaya çıkan, klinikte başlıca yaygın iskelet lezyonları, anemi, infeksiyonlara karşı aşırı eğilim, hiperkalsemi, böbrek fonksiyon bozukluğu ile kendini gösteren progresif ve fatal bir hastalıktır. Aşikar klinik bulgular varlığında (örn; sedimentasyon artışı, hiperkalsemi, anemi, litik kemik lezyonları, hipergamaglobulinemi gibi) tanı rahatlıkla konabilmesine karşın atipik olgularda ileri incelemeler gereklidir. Hafif zincir miyelom da olduğu gibi serum protein elektroforezinde tespit edilemeyen olgular imünfiksasyon elektroforezi ile kolaylıkla saptanabilir. Olgumuzda nadir görülen kappa hafif zincir miyelomuna ve imünfiksasyon elektroforezinin tanı konulmasındaki önemine değinilmiştir.
Multiple myeloma (MM) is a progressive and fatal desaese arising by neoplastic proliferation of plasma cells in the clinic mainly common skeletal lesions, anemia, against extremist tendencies, hypercalcemi, renal function impairment. In the presence of overt clinical signs (eg, sedimentation rate, hypercalcemia, anemia, lytic bone lesions, such as hypergammaglobulinemia) although it can be placed easily recognize further investigations are required in atypical cases. As with the light chain myeloma cases which could not be detected in serum protein electrophoresis is readily determined by immunofixation electrophoresis. In our case, a rare kappa light chain myeloma and immunofixation electrophoresis has been referred to the importance of the diagnosis

11.A CASE OF SHAKEN BABY SYNDROME
Gülberat İnce, Nihal Olgaç Dündar, Dilek Çavuşoğlu, Bumin Nuri Dündar
doi: 10.5222/terh.2014.70299  Pages 207 - 210 (3059 accesses)
Sarsılmış bebek sendromu (SBS), bebeğin ilk aylarda sık olan ağlama krizlerinin ebeveynde oluşturduğu hayal kırıklığı ve kızgınlık sonucu bebeği sarsmasıyla ortaya çıkan ve bebekte kafa içi kanama, göz dibi kanaması ve beyin hasarı gibi ciddi sağlık sorunları yaratabilen, hatta ölümle sonuçlanabilen bir durumdur (1).
On sekiz aylık erkek olguya nöbet geçirme şikayeti ile başvurusu sonrası yapılan klinik muayene ve uyku elektroensefalografisinin (EEG) normal olması, beyin manyetik rezonans (MR)görüntülemede subdural hemoraji saptanması, göz dibi muayenesinde
bilateral üst ana kaviste preretinal hemoraji alanı saptanması üzerine sarsılmış bebek sendromu tanısı konuldu. Ayrıntılı görüşmede annenin nöbet geçirdiğini farketmesiyle geleneksel bir davranış refleksiyle ayıltma amacıyla çocuğunu sarstığı
öğrenildi
Shaken Baby Syndrome (SBS) frequently occurs after shaking in response to crying attacks of infants is a situation of disappointment and anger for parents. Critical health problems such as intracranial and retinal bleeding, brain injury and death are the result of SBS (1).
Eighteen month-old-male infant was admitted with seizure. His neurologic examination and electroencephalography were normal. Cranial magnetic resonance imaging showed subdural hemorrhage. Ophthalmologic examination revealed retinal hemorrhages in bilateral eyes. The diagnosis of SBS was made with these findings. His mother admitted to shaking the infant by traditional behaviour when the infant developed seizure on the detailed interview.

12.PERCUTANEOUS CLOSURE OF A FISTULA BETWEEN CIRCUMFLEX CORONARY ARTERY AND PULMONARY ARTERY USING A VASCULAR PLUG
Mehmet Aydın, Ali Kemal Çabuk, İbrahim Susam, Öner Özdoğan
doi: 10.5222/terh.2014.43534  Pages 211 - 214 (1016 accesses)
İki yıl önce başka bir merkezdeki koroner anjiyografisinde sirkumfleks koroner arter ile pulmoner arter arasında doğuştan fistül saptanan 46 yaşında erkek hastada, perkütan kapama deneyimi başarısız olmuş. Zaman içinde gelişen göğüs ağrısı ile başvurduğunda perkütan damar tıkacı uygulaması başarılı oldu. Olgu, üç ay sonraki kontrolde yakınmasız bulundu.
A 46 year old man with a congenital fistula between circumflex coronary artery and pulmonary artery which was unsuccessfully treated in a percutaneous way two years before in another cardiac center. Upon developing precordial pain, he applied for treatmet. The fistula was closed successfully by transcutaneous using a vascular plug

13.INGESTION OF MULTIPLE DRUGS FOR SUICIDE
Murat Yaşar Özkalkanlı, Halide Hande Şahinkaya, Zeki Tuncel Tekgül, Burcu Horsanalı, Oğuzhan Yeniay
doi: 10.5222/terh.2014.50470  Pages 215 - 218 (14654 accesses)
Özkıyım amaçlı çoğul ilaç (kalsiyum kanal blokeri, ACE baskılayıcı ve beta bloker ve 5 gram piridoksin)alımından 30 dakika sonra görülen 33 yaşındaki erkek hastaya yoğun bakım ünitesinde erken mide lavajı ve aktif kömür, kalsiyum,glukagon ve insülin infüzyonu ile komplikasyonsuz tam iyileşme sağlandı.
A 33 years old male taken multiple drugs (Beta blokers, calcium channel blokers and anjiotensin converting enzym inhibitors, and 5 gram pyridoxine) for the suicide, was referred to the intensive care unit within 30 minutes.He was conscious.He was treated by early gastric lavage, infusion of calcium, glucagon, insulin and active carbon. He was
completely healthy after 3 days treatment. There was no complication.

LETTER TO THE EDITOR
14.Our opinion about the guide entitled as “evaluation of the wounding crimes described by Turkish Criminal Code with Forensic Science Perspective”
Aslıhan Teyin, Ahsen Kaya, Ender Şenol, Tayfun Kaya
doi: 10.5222/terh.2014.28247  Pages 219 - 221 (1463 accesses)
Abstract |Full Text PDF

15.Letter to editör
Ferhat Ekinci, Utku Erdem Soyaltın, Yasemin Şefika Akdeniz, Harun Akar, Hamiyet Yılmaz Yaşar, Mehmet Can Uğur
doi: 10.5222/terh.2014.92486  Pages 223 - 226 (1052 accesses)
Abstract |Full Text PDF

16.Malignant paraganglioma of the carotid body
Ülkü Küçük, Zübeyde Yıldırım, Ümit Bayol, Emel Ebru Pala, Ebru Çakır, İbrahim Çukurova
doi: 10.5222/terh.2014.68077  Pages 227 - 229 (1494 accesses)
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale