E- ISSN: 3023-6215
ANATOLIAN JOURNAL OF GENERAL MEDICAL RESEARCH - Anatol J Med : 25 (1)
Volume: 25  Issue: 1 - 2015
OTHER
1.Cover

Page I (1052 accesses)

2.From the Editor
Gülden Diniz
Pages 0 - 1 (1402 accesses)
Abstract |Full Text PDF

REVIEW
3.Perioperative Cardiac Risk Evaluation and Management on Noncardiac Surgery in the Light of Updated Guidelines
Hüseyin DURSUN, Oğuz Yüksel
doi: 10.5222/terh.2015.001  Pages 1 - 6 (1579 accesses)
AMAÇ: Kalp dışı cerrahi, kardiyovasküler hastalığı olan veya kardiyovasküler hastalık açısından risk faktörleri bulunan hastalarda, mortalite ve morbidite açısından önemli bir risk oluşturmaktadır.
YÖNTEMLER: Güncel kılavuzlar bu hastaların kardiyolojik açıdan preoperatif değerlendirilmesine ve yönetimine odaklanmaktadır.
BULGULAR: Yakın zamanda yayınlanmış çalışmaların sonuçları ve özellikle DECREASE çalışmaları üzerindeki çelişkili yorumlar üzerine Avrupa Kardiyoloji Cemiyeti (ESC) ile Avrupa Anestezi Cemiyeti (ESA) ve Amerikan Kalp Birliği ile Cemiyeti (AHA/ACC) kılavuzlarını yenilemek gereği duymuşlardır.
SONUÇ: Bu derlemede 2014 yılında yenilenen kılavuzlar ışığında temel başlıklar vurgulanmaya çalışılacaktır.
OBJECTIVE: Noncardiac surgery is an important risk factor for mortality and morbidity in patients with cardiovascular disease or patients with risk factors for cardiovascular disease.
METHODS: Current guidelines focus on the preoperative cardiac assessment and management of these patients.
RESULTS: Because of the results of recently published studies and conflicting comments on especially DECREASE studies, European Society of Cardiology (ESC) and European Society of Anaesthesiology (ESA) with the American Heart Association and American College of Cardiology (AHA / ACC) needed to update their guidelines.

CONCLUSION: In this review the basic topics will be tried to emphasized in the light of updated guididelines in 2014.

4.Clues and Pitfalls on HER2 evaluation
Gülden Diniz, Çiğdem Irkkan, Canan Kelten, Selver Özekinci
doi: 10.5222/terh.2015.007  Pages 7 - 12 (6562 accesses)
AMAÇ: İnsan epidermal büyüme faktör reseptörü 2 (HER2), tirozin kinaz aktivitesine sahip epidermal büyüme faktör reseptör ailesinin bir üyesidir. Bu reseptörün çoğalması hücre proliferasyonu ve karsinogeneze yol açan bazı sinyal yolaklarını başlatır.
YÖNTEMLER: HER2 amplifikasyonu özellikle meme ve mide/ özofagus-mide bileşke tümörlerinde saptanmaktadır.
BULGULAR: HER2 için hedefe yönelik tedavilerin başlamasıyla HER2 positif kanserli hastaların klinik gidişinde dramatik iyileşme sağlanmıştır.
SONUÇ: Günümüzde HER2 testi değişik yöntemlerle yapılmaktadır ve HER2 durumuna doğru değerlendirebilmek için bu testlerin standardizasyonu çok önemlidir. Bununla birlikte, onca yıllık deneyime karşın hem meme hem de mide tümörlerindeki HER2 değerlendirilmesinde hala tartışmalı noktalar vardır. Bu derlemenin amacı HER2 değerlendirmesindeki tuzakları ve ipuçlarını irdelemektir.
OBJECTIVE: Human epidermal growth factor receptor 2 (HER2) is a member of the epidermal growth factor receptor family, having tyrosine kinase activity. Amplification of this receptor initiates some signaling pathways leading to cell proliferation and carcinogenesis. Amplification of HER2 is especially searched in breast cancers and gastric/gastroesophageal cancers.
METHODS: With the introduction of targeting therapies for HER2 has dramatically influenced the outcome of patients with HER2 positive cancers.
RESULTS: Currently HER2 testing is realised by different methods and it is crucial to standardize testing techniques to evaluate HER2 status accurately.
CONCLUSION: However there are still several controversial aspects of HER2 testing in both breast and in gastric cancers, despite decades of experience. The aim of this review is to discuss the important pitfalls and clues for HER2 assessment.

CLINICAL RESEARCH
5.Effect of Needle Size on the Diagnostic Adequacy in Fine Needle Aspiration of Thyroid Nodules
Ramazan Aslaner, Hilal Şahin, Murat Şahin, Dudu Solakoğlu Kahraman, Nuri Erdoğan
doi: 10.5222/terh.2015.013  Pages 13 - 18 (1352 accesses)
AMAÇ: Tiroid nodüllerinin ince iğne aspirasyon biyopsisinde iğne çapının spesimen yeterliliği üzerindeki etkisini değerlendirmek.
YÖNTEMLER: Kurumumuzun geçmişinde tiroid nodüllerinin ince iğne aspirasyon biyopsisi için 21 G'den 25 G'ye kadar değişen farklı iğne çapları kullanılmıştır. Bu çalışmada yaş ve cinsiyet denkliği sağlanan iki grup hastada biyopsi yeterliliği oranları araştırılmıştır. Gruplar aynı radyolog tarafından ve aynı teknik kullanarak (nodüllerden 4-5 iğne geçişi yapmak suretiyle), ancak her bir grupta farklı iğne çapları kullanılan (21 G veya 25 G) hastalardan oluşmaktaydı. Çalışmaya çapı 1 cm'yi aşan solid veya solid bileşeni bulunan nodüller dahil edildi. Kistik içerik aspirasyonu olan nodüller çalışma dışı bırakıldı.
BULGULAR: İstatistiksel analiz sonucunda kalın iğnelerle yapılan biyopsilerde spesimen yeterliliği oranı belirgin olarak (p=0.002) yüksek bulundu. Bu oran 21 G grubunda %22.5, 25 G grubunda %40.7 idi.
SONUÇ: Bildiğimiz kadarıyla bu çalışma tiroid nodüllerinin ince iğne aspirasyon biyopsisinde iğne çapının spesimen yeterliliği üzerindeki etkisini değerlendiren ilk çalışmadır. Sonuçlar tartışılmış, 25 G iğnelerle yapılan biyopsi sonuçlarının iyileştirilmesine yönelik öneriler sunulmuştur.
OBJECTIVE: To evaluate the effect of needle size on adequacy of the specimens in fine needle aspiration of thyroid nodules.
METHODS: In our institution, various needle sizes have been used in fine needle aspiration of thyroid nodules, ranging from 21 G to 25 G. In this study, we have retrospectively compared the adequacy rates of biopsy specimens in two age-and-sex matched groups of patients. The groups consisted of patients in whom the specimens were collected by the same radiologist, using the same biopsy technique (4-5 needle passes through the nodules), however with different needle size (21 G or 25 G) in each group. Only the solid nodules, or, nodules with solid component, with diameters exceeding 1 cm were included in the study. Aspirations resulting in cystic content of the nodule were excluded.
RESULTS: Statistical analysis revealed that rates of specimen adequacy were significantly higher (p=0.002) in biopsies with larger (25 G) needles (22.5% vs. 40.7% in 21 G and 25 G groups, respectively).
CONCLUSION: To our knowledge, this is the first study to show that needle size may have an impact on the adequacy rates of the specimens in fine needle aspiration of thyroid nodules. Results are discussed, with suggestions to improve the biopsy results with 25 G needles.

6.The Evaluation of HER-2 Status with Immunohistochemical and Molecular Analyses In Breast Carcinomas
Nuket Eliyatkın, Hakan Özgür, Pınar Erçetin, Safiye Aktaş, Ali Küpelioğlu
doi: 10.5222/terh.2015.019  Pages 19 - 27 (1296 accesses)
AMAÇ: Human epidermal growth factor receptor-2 (HER-2) + meme kanser hastaları, trastuzumab tedavisi için uygun hastalardır; bu nedenle HER-2 durumunun doğru bir şekilde değerlendirilmesi gereklidir. HER-2 durumunu değerlendirmek için, geçerliliği olan ve en yaygın kullanılan metodlar immunohistokimya ve in situ hibridizasyondur. Polimeraz zincir reaksiyonu temelli değerlendirmeler, HER-2’ nin amplifikasyonunu (kantitatif polimeraz zincir reaksiyonu) ya da aşırı ekspresyonunu (eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu) gösterir, fakat rutin olarak kullanılmamaktadır. Bu çalışmada, meme kanserinde HER-2 durumunun değerlendirilmesinde; immunohistokimya, kromojenik in situ hibridizasyon ve eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonunun uyumu değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Primer meme karsinomu tanısı almış 76 olguyu incelendi. İn situ komponenti >%10 fazla olan bloklar çalışmaya dahil edilmedi. Hematoksilen-eozin boyamalar, immunohistokimyasal boyamalar ve kromojenik in situ hibridizasyon, formalinde fikse parafine gömülü doku örneklerine uygulandı. Eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu, invaziv karsinom içeren tümör dokusundan izole edilen RNA’ da çalışıldı.
BULGULAR: İmmunohistokimyasal olarak 0/1+ ve 3+ olan alt gruptaki olgularda kromojenik in situ hibridizasyon ve eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu değerlendirme sonuçları arasında uyum istatiksel olarak anlamlı (p< 0,0001) saptandı. Ancak immunohistokimyasal olarak 2+ alt grupta kromojenik in situ hibridizasyon ve eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu sonuçlarına göre diğer alt gruplarda daha heterojen bir dağılım olduğu dikkati çekti.
SONUÇ: HER2 durumunu değerlendirmede; Eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ve immunohistokimya arasında uyum yüksekti. Ayrıca kromojenik in situ hibridizasyon ile immunohistokimya arasında da iyi bir uyum vardı. Eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu, HER2 durumunu değerlendirmede, oldukça güvenilir kantitatif bir değerlendirme sağlar ve yeni bir yöntem olarak immunohistokimyasal yönteme yararlı bir tamamlayıcı olabilir.


OBJECTIVE: Patients with human epidermal growth factor receptor-2 (HER-2) + breast cancer are eligible for trastuzumab treatment; therefore, accurate assessment of HER2 status is essential. Immunohistochemistry and in situ hybridisation are currently the most commonly used methods to assess HER2 status. Polimerase chain reaction-based assays allow quantitative determination of HER2 amplification or overexpression, but are not routinely used. We evaluated the relevance of immunohistochemistry, chromogenic in situ hybridisation and real time-polimerase chain reaction for HER2 status determination.
METHODS: We analysed 76 primary breast carcinomas. Blocks of tumours with >10% in situ component were excluded from this study. Haematoxylin–eosin stainings, immunohistochemical stainings and in situ hybridisation techniques were performed on formalin-fixed paraffin-embedded tissue samples. Real time-polimerase chain reaction was performed on RNA extracted from tumour tissue with invazive carcinoma.
RESULTS: We observed statisticaly significant correlation between chromogenic in situ hybridisation and real time-polimerase chain reaction in immunohistochemically 0/1+ and 3+ cases. But, both in situ hybridisation and real time-polimerase chain reaction was heterogen in immunohistochemically 3+ cases.
CONCLUSION: Real time-polimerase chain reaction and immunohistochemistry are highly concordant methods for HER2 status assessment, and concordance was also highly chromogenic in situ hybridisation and immunohistochemistry. Real time-polimerase chain reaction allows a highly reliable quantitative assessment and could be a useful adjunct to immunohistochemistry as a new method.

7.One-year retrospective analysis of poisoning cases admitted to our Intensive Care Unit and evaluation of mortality related factors
Işıl Köse, Çiler Zincircioğlu, Şenoğlu Nimet, Çiğdem Yılmaz, Gamze Atçeken, Rıza Hakan Erbay
doi: 10.5222/terh.2015.028  Pages 28 - 32 (1296 accesses)
AMAÇ: Zehirlenme nedeniyle pek çok hasta acil servislere kabul edilmekte, bunların bir bölümünde ise yoğun bakım izlemi gerekmektedir. Çalışmamızda zehirlenme nedeni ile acil servise başvuran hastaların hastane kayıtlarını geriye dönük inceleyerek yoğun bakım ünitemize yatışı gerçekleşenlerin; zehirlenme nedenleri, yoğun bakımda kalış süreleri, mekanik ventilasyon (MV) ve renal replasman tedavisi (RRT) gereksinimlerini araştırmayı ve mortalite ile ilişkili faktörleri değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Yoğun bakım ünitemize 1 yıl boyunca kabul edilen zehirlenme olguları geriye dönük incelendi. Hastaların demografik verileri, etken madde, yatış süreleri, MV ve RRT gereksinimleri ve mortalite ile ilişkili faktörler araştırıldı. Tüm veriler SPSS 22.0 paket programı kullanılarak analiz edildi.
BULGULAR: Bir yıl boyunca acil servise başvuran 470 zehirlenme olgusundan 11'i kadın 17 hasta yoğun bakım ünitemize kabul edildi. Hastaların yaş ortalaması 36 idi. Zehirlenme nedeni özkıyım olan olguların sayısı 15 (%88) idi. Antidepresan ilaçlar en sık neden olarak saptandı. 6 hastada önceki tanı almış psikiyatrik bozukluk saptandı. 5 hastada mekanik ventilasyon 4 hastada ise renal replasman tedavisi gerekti. Yoğun bakımda ortalama kalış süresi 29 gün olarak saptandı. Ölüm oranı ise %23,5 idi. Hastaların yaşı, MV (%29.4) ve RRT (%23.5) gereksinimleri ve Glasgow koma skalaları (GKS) mortalite ile ilişkili bulundu.
SONUÇ: Acil servise başvuran zehirlenme olgularında yoğun bakım gereksinimi düşük oranda (%3.6) saptandı. Antidepresanlar zehirlenmeye neden olan en sık etken olarak saptandı. Yoğun bakıma kabul edilen hastalarda MV ve RRT gereksinimi ve mortalite (%23.5) oranı yüksekti. Hastaların yaşı, GKS, MV ve RRT gereksinimleri mortalite ile ilişkili bulundu.
OBJECTIVE: There are many cases admitted to Emergency Departments (ED) with acute poisoning and some of them need Intensive Care Unit (ICU) monitoring. We retrospectively analyzed the hospital records of patients who were admitted to ED with poisoning. We aimed to investigate the demographic characteristics of patients, causative agents, length of intensive care unit stay, need for mechanical ventilation and renal replacement therapy and to evaluate mortality related factors.
METHODS: The patients who were admitted to our ICU with poisoning during a one-year period were analyzed retrospectively. Demographic characteristics of patients, type of causative substance, length of ICU stay, need for mechanical ventilation (MV) and renal replacement therapy (RRT) and the mortality related factors were investigated. All analyses were performed using the SPSS statistical package (SPSS version 22.0).
RESULTS: A total of 470 patients were admitted to ED’s with acute poisoning. 17 of them were admitted to our ICU. 11 were female and the mean age was 36 years. Suicide was found to be the primary cause (88%) of poisoning. Antidepressants were the most frequent causative agents. 6 patients had a history of previous psychiatric disorder. 5 patients required mechanical ventilation while 4 patients received renal replacement therapy. The mean length of stay in ICU was 29 days and mortality rate was 23,5 %. Patients’ age, need for MV and RRT and Glasgow Coma Scales (GCS) were found to be associated with mortality.
CONCLUSION: A small percentage (3.6%) of poisoning cases in ED needed ICU follow up. Antidepressants were the most common agents causing poisoning. The incidence of MV, RRT and mortality were high among patients admitted to ICU. Patients’ age, GCSs and need for MV and RRT were associated with mortality.

8.The Diagnostic Value of Ultra-Troponin I in Patients Admitted to Emergency Department with Chest Pain and Performed Coronary Angiography
Fatma Demet İnce, Neşe Doğan, Nihan Kahya Eren, Hatice Solmaz, Saliha Aksun, Ramazan Avcı
doi: 10.5222/terh.2015.033  Pages 33 - 37 (1481 accesses)
AMAÇ: Troponin I (TnI), akut koroner sendromların (AKS) tanısında ve hasta yönetiminde önemli bir bileşendir. Yüksek hassasiyetli TnI testlerin kullanılması, erken AKS’ lu hastalarda TnI’ nın düşük seviyelerde tespitine olanak sağlar. Yüksek analitik duyarlılık, miyokard infarktüsü (MI) tanısı için klinik duyarlılığı arttırırken, azalmış özgüllük ve yanlış pozitifliğide beraberinde getirir. Bu çalışmanın amacı, acil servise göğüs ağrısı ile başvuran ve koroner anjiyografisi yapılmış olan yetişkin hastaların TnI düzeylerini tanısal değerini saptamaktır.
YÖNTEMLER: Hastanemiz acil servisine göğüs ağrısı ile başvuran ve koroner anjiyografi yapılan 200 erişkin hastanın TnI değerleri hastane bilgi sistemi üzerinden retrospektif olarak incelendi. Serum TnI düzeyleri Ultra-TnI reaktifi (Simens Healthcare Diagnostic) ile analiz edildi. TnI’ nın ilk başvuru anında ve 12 saat içindeki tanısal performansı değerlendirildi.
BULGULAR: İlk 3 saatte yalancı pozitiflik oranı %32 ve yalancı negatiflik oranı %26 olarak tespit edildi. İlk 3 saat için TnI’nın duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla % 74 ve % 68 idi. Seri ölçüm sonuçlarına göre yalancı negatiflik oranı %9.6’ya düşmüş olup duyarlılık %90’a, negatif prediktif değer %67 ve pozitif prediktif değer %91’e yükselmiştir.
SONUÇ: Eşik değerimizi daha yüksek kullanma durumunda ilk başvuru anındaki MI riski olan hastaların erken tanısını koymada güçlük yaşanabilir. Kabul edilen eşik değerin üzerinde troponin sonuçları MI dışındaki nedenlerde de görülebileceğinden troponin seri ölçümlerindeki yükseliş ve düşüşlerin oluşturduğu kinetizm akut miyokardiyal hasar düşüncesini kuvvetlendirir. TnI için ileriye yönelik daha kapsamlı, detaylı hasta bilgisinin alındığı çalışmalarla duyarlılığın ve özgüllüğün arttığı, yanlış pozitifliğin ve negatifliğin azaldığı eşik değeri bulmanın daha faydalı olacağı düşünülmektedir.
OBJECTIVE: Troponin I (TnI) is an important componentin the diagnosis of acute coronary syndromes (ACS) patients and their management. The use of high sensitive TnI test enables the detection at low levels of TnI in the patients with early ACS. While the high analytical sensitivity increases clinical sensitivity for the diagnosis of myocardial infarction (MI), it accompanies by decreased specificity and increased false positive.The aimof this study wasto evaluate the diagnostic valueof Ultra-TnIin patients admitted to emergency departmentwithchest painand performed coronary angiography.
METHODS: The TnI levels of 200 patients, who are admitted to the emergency department with chest pain and performed the coronary angiography, were investigated retrospectively through the hospital information system. Serum TnI levels were determined with Ultra-TnI reagent (Siemens Healthcare Diagnostic). The diagnostic performance of TnI were estimated in first admission and within 12 hours.
RESULTS: False positive ratio and false negative ratio were determined as 26% and 32% at the first 3 hours. The sensitivity and specificity of TnI were 74% and 68% for the first 3 hours. With the series measurements, while false negative ratio dropped to 9.6%, the sensitivity, the negative predictive value and the positive predictive value increased to 90%, 67% and 91%, respectively.
CONCLUSION: Using a higher cut-off value, can cause difficulties in diagnosis of patients with early MI. Since troponin results above the accepted threshold value can also be due to reasons other than MI, the increase or decrease between the series of measurements of troponin can be used to strengthen the idea of acute myocardial damage. For TnI, the more comprehensive prospective studies should be planned with detailed patient information to determine the lower cut-off value which provides the higher sensitivity, specificity and false positive and negative ratios are reduced.

9.The Vitamin D Status in Women in İzmir
Ayfer Aydoğdu Çolak, Neşe Doğan, Ümit Bozkurt, Ramazan Avcı, İsmail Karademirci
doi: 10.5222/terh.2015.038  Pages 38 - 42 (1432 accesses)
AMAÇ: D vitamini güneş ışığı ile ciltte sentezlenen veya diyetle alınan steroid bir hormondur. D vitamininin en önemli etkisi kalsiyum homeostazı ve kemik metabolizması üzerinedir.
Dünyada 1 milyar kişide D vitamini eksikliği veya yetersizliği olduğu düşünülmektedir. Hastanemizde D vitamini ölçümü yapılan kadın hastalarda mevsimlere göre D vitamini düzeylerini araştırmayı ve yaş gruplarına göre D vitamini eksikliğini belirlemeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Ocak 2011 - Şubat 2013 tarihleri arasında hastanemiz bilgi sisteminden 10089 kadın hastanın D vitamin düzeyleri retrospektif olarak incelendi.
Serum D vitamin düzeyleri aynı gün Cobas e 411 analizöründe elektro-kemilüminesans yöntemiyle ölçüldü.
BULGULAR: Tüm kadın hastaların D vitamin sonuçları 18.05±13.81 (3-100) ng/ml dir ve eksiklik (eşik: 20 ng/ml) prevelansı 67.1% (6770 / 10089 kadın); yetersizlik (eşik: 30 ng/ml) prevelansı 83.9% oranda bulundu. D vitamini düzeyinde mevsimler arasında anlamlı fark saptandı (p<0.05).
SONUÇ: Tüm yetişkin kadın yaşlarında D vitamini yetersizliği ve eksikliği (%80 nin üzerinde) yaygındır. Diyet ve D vitamini takviyesinin uygun olduğu görüşündeyiz.
OBJECTIVE: The aim of this study was to determine vitamin D deficiency dependency with seasons in women patients who are admitted to our hospital and to evaluate the difference between Vitamin D levels according to age groups.
METHODS: Vitamin D levels of 10089 women patients who are admitted to our hospital between January 2011 and February 2013 were investigated retrospectively through the hospital information system. Serum vitamin D levels were determined at Cobas e 411 auto-analyzer using an electro-chemiluminescent method.
RESULTS: Mean value of vitamin D for whole patients was 18.05±13.81 (3-100) ng/ml. The prevalence of vitamin D deficiency was 67.2 % and the prevalence of vitamin D insufficiency was 16.8 %. There was a statistically significant difference in 25(OH) D levels between different seasons (p<0.05).
CONCLUSION: Vitamin D deficiency and insufficiency are common (upper of 80%) in adult women and we believe that dietary support and vitamin D supplementation would be appropriate.

10.Evaluation of anemia in geriatric inpatients
Pınar Tosun Taşar, Sevnaz Şahin, Ömer Emgin, Fatma Keklik, Bora Aydoğan, Soner Duman, Fehmi Akçiçek
doi: 10.5222/terh.2015.043  Pages 43 - 48 (1270 accesses)
AMAÇ: Yaşlanmayla birlikte kronik hastalıkların sayısı ve sıklığı da artmaktadır. Yaşlanmayla sıklığı artan hastalıklardan birisi de anemidir. Literatürde toplumda yaşayan 65 yaş ve üzeri yetişkinlerde anemi oranının % 10 olduğu, bu oranın 85 yaş ve sonrasında ise % 20-25 lere çıktığı gösterilmiştir. Hastanede yatan hastalarda ise anemi oranı % 40-50 arasındadır. Ülkemizde yatan geriatrik yaşlılardaki anemi sıklığı ile ilgili çalışmalar kısıtlıdır. Bu çalışmada farklı nedenlerle hastanede yatan geriatri hastalarında aneminin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Genel dahiliye ve geriatri servisimizde 01/01/2011 ve 30/06/2013 tarihleri arasında yatarak tedavi gören 65 yaş ve üzeri hastalar retrospektif olarak taranmıştır. Demografik veriler, kronik hastalık kullanılan ilaçlar, hastanedeki yatış süresi ve nedeni kayıt edilmiştir.Erkeklerde 13 g/dl’ nin, kadınlarda ise 12 g/ dl’ nin altındaki hemoglobin (Hb) değerleri anemi, olarak sınıflandırılmıştır. B12 vit için alt sınır 200 p mol/ L’, folik asit için 4 nmol/ L olarak alınmıştır. Hastaneye yatıştaki laboratuar değerleri değerlendirmeye alınmıştır. Kronik hastalık anemisi; serum ferritin düzeyinin 100ϻg/L’denfazla, transferrin saturasyonunun % 20’ den fazla olması, kronik böbrek yetmezliğine ikincil anemi ise GFR’ nin 30 ml/ dakikanın altı olarak tanımlanmıştır. Demir eksikliği anemisi ise serum ferritin düzeyinin 45ϻg/ litreden ve transferrin saturasyonunun % 20’ den az olması olarak tanımlanmıştır. Hematolojik patoloji tanısı periferik yayma ve kemik iliği biyopsisi ile koyulmuştur.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 148 hastanın yaş ortalaması 78,75 ± 7, 46 yıldı. Hastaların 31. 7 % si genç yaşlı,42. 8 % si orta yaşlıydı. % 50.6’ sı kadındı. Hastaların servise yatış günleri ortalama 15 ± 14,8 gün idi. Hastaların % 76.3’ sındasında anemi mevcuttu. Çalışmamızda aneminin nedeni sırasıyla kronik hastalık anemisi % 53.9, hematolojik maligniteler % 15 ve demir eksikliği anemisi % 13.2 olarak saptandı.
SONUÇ: Yatarak tedavi gören geriatrik popülasyonda anemi sıklığı %76.3 gibi yüksek bir oran olarak saptanmıştır. En sık anemi nedeni literatürle uyumlu olarak kronik hastalık anemisi olarak bulunmuştur.
OBJECTIVE: The number of chronic diseases, including anemia, increase with aging. While the incidence of anemia is around 10% in adults at or above 65 years of age, it increases to 20-25% in subjects at or above 85 years of age and to almost 40-50% among inpatients. There is scarce evidence in our county describing the incidence of anemia in geriatric patients. This study aims to evaluate anemia in geriatric inpatient settings.
METHODS: A retrospective review was completed to identify inpatients at or above 65 years of age who had treatment at a general internal medicine and geriatric inpatient department from 01.01.2011 to 30.06.2013. Demographic data, chronic diseases, medications used, hospitalization period and underlying cause are recorded. Patients are divided into three groups, including young old, old-old and the oldest. Anemia is defined as hemoglobin (Hb) values below 13 g/dL for male subjects and below 12 g/dL for female subjects,. The lower limit of normal (LLN) is 200 pmol/L for Vitamin B12 and 4 nmol/L for folic acid. Baseline laboratory values are evaluated. Chronic disease anemia is defined as serum ferritin level > 100 µg/L and transferrin saturation >20%, while anemia secondary to chronic renal failure is defined as glomerular filtration rate (GFR) < 30 ml/min. Iron deficiency anemia is characterized as serum ferritin level < 45 µg/L and transferrin saturation <20 percent. Hematology pathology is diagnosed in the light of peripheral smear and bone marrow biopsy.
RESULTS: The mean age of 148 patients enrolled in the study is 78, 75 ± 7.46 years. Of all patients, 31.7% were young old, 42.8% old-old. Female elderly account for 50.6 percent. Mean hospitalization period is 15 ± 14.8 days. Of all patients, 76.3% are anemic.. This study demonstrated that underlying causes of anemia are Anemia of chronic inflammation (ACI) by 53.9% hematological malignancies by 15% and iron deficiency anemia by 13.2 % in decreasing order.
CONCLUSION: The incidence of anemia is remarkably high, 76.3%, in a geriatric population treated in aninpatient setting. The most common underlying cause of anemia is identified as ACI.

11.The Diagnostic Value of Cytokeratin 7 and 20 in Determination of Primary and Metastatic Liver Tumors
Deniz Nart, Banu Yaman, Serap Karaarslan, Murat Zeytunlu, Murat Kılıç, Ahmet Çoker, Funda Yılmaz Barbet
doi: 10.5222/terh.2015.049  Pages 49 - 54 (1246 accesses)
AMAÇ: Primer ve metastatik karaciğer tümörlerinin tanısında sitokeratin 7 ve 20 ekspresyon analizinin önemli rolü vardır. Tümörlerde sitokeratin 7/20 fenotipi ayırıcı tanılarda en sık kullanılanlardan biridir.
YÖNTEMLER: Yirmi beş intrahepatik kolanjiokarsinom, 28 kolorektal adenokarsinom metastazı, 13 pankreatikobilier adenokarsinom, 4 gastrik adenokarsinom metastazı, 1 akciğer adenokarsinom metastazı, 1 meme karsinom metastazını içeren 72 karaciğer materyali (59 rezeksiyon materyali ve 13 iğne biyopsi) araştırıldı. Tüm olgularda primer tümör lokalizasyonu belirlendi. İmmunohistokimyasal çalışma 72 tümörlü kesitte sitokeratin 7 ve 20 monoklonal antikorları ile yapıldı.
BULGULAR: İmmun pozitiflik oranı ve boyanma yoğunluğu değerlendirildi. Sitokeratin 7(+)/20(-) fenotipi intrahepatik kolanjiokarsinom olgularının %76’sında (19/25), %76 duyarlılık, %89 seçicilik ve %79 pozitif tahmin değerleri ile saptandı. Sitokeratin 7(+)/20(+) fenotipi 13 pankreatikobilier adenokarsinomun 9’unda (%69) saptandı. Seçicilik %76,3, duyarlılık %96,2 ve pozitif tahmin değeri %39,1 olarak bulundu. Sitokeratin 7(-)/20(+) fenotipi ise kolorektal adenokarsinom metastazı olgularının %82’sinde (23/28) saptandı (seçicilik %97,7, duyarlılık %82,1, pozitif tahmin değeri %95,8).
SONUÇ: Sonuç olarak çalışmamız, sitokeratin 7/20 fenotipinin primer ve metastatik karaciğer tümörlerinin ayırıcı tanısında önemli yeri olduğunu göstermektedir.
OBJECTIVE: Analyzing the expression of cytokeratin 7 and 20 plays an important role in discriminating primary and metastatic liver tumors. The cytokeratin 7/20 phenotype of tumors is one of the most helpful for differential diagnosis.
METHODS: Seventy-two liver specimens (59 resection material and 13 core needle biopsy) consisting of 25 intrahepatic cholangiocarcinoma, 28 colorectal adenocarcinoma metastases, 13 pancreaticobiliary adenocarcinoma, 4 gastric adenocarcinoma metastases, 1 lung adenocarcinoma metastasis, 1 breast carcinoma metastasis were examined. Primary tumor localization could be established in all. Immunohistochemical algorithm with two monoclonal cytokeratin antibodies, cytokeratin 20 and cytokeratin 7 was tested on 72 tumor sections.
RESULTS: The positivity rate and intensity of immunostaining were evaluated. Cytokeratin 7(+)/20(-) phenotype was seen in 76% (19 of 25) of intrahepatic cholangiocarcinoma with 89% specifity, 76% sensitivity and 79% positive predictive value. The cytokeratin 7(+)/20(+) phenotype was detected in 69% (9 of 13) of pancreaticobiliary adenocarcinomas with 76.3% specifity, 69.2% sensitivity, 39.1% positive predictive value. The cytokeratin 7(-)/20(+) phenotype was observed in 82% (23 of 28) of colorectal adenocarcinoma metastases (97.7% specifity, 82.1% sensitivity, 95.8% positive predictive value).
CONCLUSION: In conclusion, our study shows that cytokeratin 7/20 phenotype has diagnostic value in differential diagnosis of primary and metastatic liver tumors.

CASE REPORT
12.Scrotal Leiomyosarcoma
Sümeyye Ekmekci, Burçin Tuna, Önder Çınar, Uğur Mungan, Kutsal Yörükoğlu
doi: 10.5222/terh.2015.055  Pages 55 - 57 (1273 accesses)
AMAÇ: Skrotal leiomyosarkom nadir bir tümördür. Bu tümörler yıllar içerisinde uzak metastaz ve lokal nüks yapmaları nedeniyle uzun süreli takipleri gereklidir. Akciğer ve boyun yumuşak dokulara uzak metastazları bildilmiştir.
YÖNTEMLER: Burada, 68 yaşında skrotal leiomyosarkom olgusu sunulmaktadır. Olguda mesane ve prostat karsinom öyküsü mevcut olup skrotal bölgeye radyoterapi tedavisi uygulanmıştır.
BULGULAR: Hasta tanı sonrası 4. yılda olup metastaz ve rekürrens izlenmemiştir.
SONUÇ: Biz burada skrotal LMS' nin skrotal mezenkimal neoplazilerin ayırıcı tanısındakini önemini vurgulamak istedik.
OBJECTIVE: Scrotal leiomyosarcoma is a rare tumour. Long-term follow-up of patients is mandatory to detect local recurrence and distant metastases that can occur even years after the initial excision. Distant metastases have been reported to the lungs and soft tissues of the neck.
METHODS: Here, a case of scrotal leiomyosarcoma is presented in a 68 year-old patient. The case has bladder and prostate carcinoma history and radiotherapy was applied to scrotal region.
RESULTS: The patient is alive without recurrences or metastasis 4 years after the initial diagnosis.
CONCLUSION: We have presented a rare case of LMS and emphasized its importance in the differential diagnosis of scrotal mesenchymal neoplasms.

13.A bartter syndrome case who illustrating atypical clinical presentation
Buket Kın Tekçe, Hikmet Tekçe, Yaşar Dağıstan, Hülya Bahadir Çolak
doi: 10.5222/terh.2015.058  Pages 58 - 61 (1423 accesses)
AMAÇ: Bartter Sendromu Henle kulpunun çıkan kalın kolundaki taşıyıcı proteinlerin etkisini ortadan kaldıran mutasyonlar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Oluşan klinik bulgular kompleksi, esas olarak tübüler sodyum ve klorür kaybının neden olduğu; ağır hipokalemi, metabolik alkaloz ve düşük-normal kan basıncı ile kendini göstermektedir. Son derece nadir görülen bu kalıtımsal bozukluğa ait klinik bulguların genellikle perinatal ve çocukluk dönemlerinde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra hastaların atipik yaşlarda da hekimin karşısına gelebileceği ve klinik beklentinin ötesinde her zaman normo/hipotansif olmayabileceği de hatırda tutulmalıdır.
YÖNTEMLER: .
BULGULAR: .
SONUÇ: .
OBJECTIVE: Bartter syndrome is a consequence of the mutations in thick ascending loop of the Henle which cause deterioration in the effects of carrier proteins. Clinical spectrum complex includes severe hypokalemia, metabolic alkalosis and low-normal blood pressure which mainly caused by tubular Na and Cl loss. This very rare condition usually accepted to occur in perinatal or childhood age. It should be kept in mind that they may present in atypical ages and other than clinical expectation, patients may not be normo/hypotensive.
METHODS: .
RESULTS: .
CONCLUSION: .

14.A Patient with known Axial Spondyloarthropathy also fulfilled Adult Onset Still Disease diagnostic criteria.
Vedat Gerdan, Ali Taylan, Ferhat Ekinci
doi: 10.5222/terh.2015.062  Pages 62 - 65 (1424 accesses)
AMAÇ: Erişkin Başlangıçlı Still Hastalığı (EBSH), etiyolojisi bilinmeyen nadir bir enflamatuvar hastalıktır. Başlıca özellikleri yüksek ateş, döküntü, poliartralji ve lenfadenopatidir. Romatizmal hastalıkların seyrinde ateş sık görülen bir bulgu değildir. Ankilozan spondilit (AS) veya spondiloartropati (SpA) hastalarında nadiren bildirilmiştir. Konu ile ilgili çok az sayıda vaka sunulmuştur. Burada 24 yaşında erkek hasta ayrıntılı anamnez, klinik ve radyolojik bulguları ile değerlendilerek erişkin still hastalığı tanı kriterlerini tam olarak karşılayan aksiyel spondiloartropati vakası olarak paylaşılmıştır.
YÖNTEMLER: .
BULGULAR: .
SONUÇ: .
OBJECTIVE: Adult-onset Still disease is a rare inflammatory disorder of unknown etiology. The main features of disease are high fever, rash, polyarthralgia and lymphadenopathy.Fever is an uncommon finding and rarely presented during the course of ankylosing spondylitis (AS) and Sponyloarthropathy (SpA). Only few cases and case were presented so far. In our case, an 24 years old man patient was commented with detailed anamnesis, clinical and radiologic findings. We report a patient with known diagnosis of AS who also fulfilled adult-onset still disease diagnostic criteria.

METHODS: .
RESULTS: .
CONCLUSION: .

15.Anaesthetic Approach to Sturge-Weber Syndrome for Glaucoma Examination in Four Patients (Case Report)
Gürcan Güngör, Elif Aybike Hamamcıoğlu, Tuna Durakoğlugil, Ayşe Pervin Sutaş Bozkurt
doi: 10.5222/terh.2015.066  Pages 66 - 68 (1130 accesses)
AMAÇ: Sturge-Weber sendromu (SWS) nadir görülen nörokutanöz bir hastalıktır. SWS’lu çocuk hastalarda glokom sık görülmektedir.
YÖNTEMLER: Bu hastalarda glokom ameliyatı ve göz muayenesi için sık aralıklarla genel anestezi uygulanmaktadır.
BULGULAR: Bu olgu sunumunda SWS olan glokomlu dört hastada preoperatif değerlendirme ve anestezi yönetimi tartışıldı.
SONUÇ: Sturge- Weber sendromlu çocuklara uygun bir anestezi yönetimi planlanmalıdır.
OBJECTIVE: Sturge-Weber syndrome (SWS) is a rare neurocutaneous syndrome. Glaucoma is often seen in children with SWS.
METHODS: General anaesthesia is administered frequently to these patients because of glaucoma surgery and eye examination.
RESULTS: In this case report preoperative evaluation and management of anesthesia were discussed in four patients with SWS and glaucoma.
CONCLUSION: An appropriate anaesthetic management should be planned in children with Sturge-Weber syndrome.

LETTER TO THE EDITOR
16.Treatment approaches for breast cancer surgery in European academi of Senology
Mustafa Emiroglu
doi: 10.5222/terh.2015.069  Pages 69 - 70 (1267 accesses)
AMAÇ: Editöre mektup olduğundan özet olmaz
YÖNTEMLER: .Editöre mektup olduğundan özet olmaz
BULGULAR: .Editöre mektup olduğundan özet olmaz
SONUÇ: .Editöre mektup olduğundan özet olmaz
OBJECTIVE: .Editöre mektup olduğundan özet olmaz
METHODS: .

.
Editöre mektup olduğundan özet olmaz
.
RESULTS: Editöre mektup olduğundan özet olmaz
CONCLUSION: Editöre mektup olduğundan özet olmaz

LookUs & Online Makale