E- ISSN: 3023-6215
ANATOLIAN JOURNAL OF GENERAL MEDICAL RESEARCH - Anatol J Med : 22 (3)
Volume: 22  Issue: 3 - 2012
CLINICAL RESEARCH
1.Factors Assocıated With Short And Long-Term Graft Survival And Their Predictors In Kidney Transplantation
Mehmet Tanrı Sev, Hülya Çolak, Ali Rıza Ünsal, Seda Evirgen, Mustafa Cirit, Hüseyin Töz
doi: 10.5222/terh.2012.79815  Pages 133 - 138 (1271 accesses)
Amaç: Bu çalışmada amacımız son dönem böbrek yetmezliğinin en seçkin tedavisi olan böbrek naklinde greftin kısa ve uzun dönem sağkalımına etki eden faktörleri ve bunlara ait belirleyicileri tespit etmektir. Gereç ve Yöntem: Ocak ayı ile 2005 haziran ayı arasında Ege Üniversitesi Organ Nakli Merkezinde böbrek nakli olan toplam 400 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Genel greft sağkalımı oranlan 3. ve 5. yıllarda ideal ve yaşlı canlı donörde sırasıyla % 90-% 76 ya % 84-% 62 dir( p<0.02, p<0.01). İdeal ve marjinal kadavrada ise %90-%76 ya %67-%67 dir (p<0.007, p<0.03). Bu da bize greftin sağkalımında en önemli faktörün marjinalitesi olduğunu göstennektedir. Sonuç: Marjinal donörlü nakiller optimale göre daha sıkıntılı olsa da sağkalım, hayat kalitesi ve ülke ekonomisi açısındansonuçlar bekleme listesinde kalıp diyalize girme ile kıyaslandığında daha üstün görülmektedir.
Aim: The aim of this study was to identify the associated factors with short and long tenn graft survival and their predictors in renal transplantation which is the optimum treatment method for end-stage renal failure. Material and Method: Data of 400 patients who underwent renal transplantation at Ege University Organ Transplantation Unit were retrospectively investigated.

2.Factors Associated With Short And Long-Term Graft Survival And Their Predictors In Kidney Transplantation
Mehmet Tanrısev, Hülya Çolak, Ali Rıza Ünsal, Seda Evirgen, Mustafa Cirit, Hüseyin Töz
doi: 10.5222/terh.2012.10663  Pages 139 - 145 (1136 accesses)
Amaç: Bu çalışmada amacımız son dönem böbrek yetmezliğinin en seçkin tedavisi olan böbrek naklinde greftin kısa ve uzun dönem sağkalımına etki eden faktörleri ve bunlara ait belirleyicileri tespit etmektir. Gereç ve Yöntem: Ocak ayı ile 2005 haziran ayı arasında Ege Üniversitesi Organ Nakli Merkezinde böbrek nakli olan toplam 400 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Genel greft sağkalımı oranları 3. ve 5. yıllarda ideal ve yaşlı canlı donörde sırasıyla % 90-% 76 ya % 84-% 62 dir(p<0.02, p<0.01). İdeal ve marjinal kadavrada ise %90-%76 ya %67-%67 dir( p<0.007, p<0.03). Bu da bize greftin sağkalımında en önemli faktörün marjinalitesi olduğunu göstermektedir. Sonuç: Marjinal donörlü nakiller optimale göre daha sıkıntılı olsa da sağkalım, hayat kalitesi ve ülke ekonomisi açısından sonuçlar bekleme listesinde kalıp diyalize girme ile kıyaslandığında daha üstün görülmektedir.
Aim: The aim of this study was to identify the associated factors with short and long term graft survival and their predictors in renal transplantation which is the optimum treatment method for end-stage renal failure. Material and Method: Data of 400 patients who underwent renal transplantation at Ege University Organ Transplantation Unit were retrospectively investigated. Findings: The age, gender, primary kidney disease, weight before transplantation, blood transfusion, HCV serology, the type and duration of dialysis and number of transplantations for patients were primarily determined. Furthermore, the gender and age of donor, live-cadaver, ideal-marginal, haplotype or miss-match and duration of cold ischemia were also determined. Survival rates after exclusion of general graft survival and death were significant in ideal and elderly live-donor (p<0.02, p<0.01) and ideal and marginal cadaver (p<0.007, p<0.03) however, there was not significant relationship between elderly live and marginal cadaver (p<0.25, p>0.63). Conclusion: Although there are some problems for transplantations from marginal donors; they still have superior outcomes in terms of survival, life quality and country’s economial welfare in comparision with being in waiting list for live-donor and going into dialysis.

3.The Evaluation Of Allergic Diseases In Occupational Groups
Şükran Köse, Aliye Mandıracıoğlu, Bengü Gireniz Tatar, Melda Türken, Selim Topaloğlu
doi: 10.5222/terh.2012.02700  Pages 147 - 150 (1803 accesses)
Amaç: Çeşitli meslek gruplarına bağlı oluşan alerjik hastalıkları sorgulamak. Gereç ve Yöntem: İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Alerji ve İmunoloji polikliniğine alerjik yakınmalarla başvuran, çalışan 161 hastanın meslek kolu, işyerinde alerjene maruziyet durumu, süresi, kendisinde ve ailede atopi öyküsü, sigara kullanımı, hayvan besleme durumu sorgulandı. Alerjik hastalıklar, alerjik burun nezlesi, alerjik göz nezlesi, ürtiker, astma olarak gruplandırıldı. Bulgular: Alerji polikliniğine alerjik yakınmalarla başvuran herhangi bir meslek kolunda çalışan 161 hastanın 71’i kadın (%44)dı. Yaş ortalaması 34’dü.Meslek gruplarına göre; 40’ı (%25) tekstil işçisi, 39’u (%24) ofis çalışanı, 37’si (%23.1) boya-gıda-kimyevi madde sektörü çalışanı, 24’ü (%15) elektrik-makine-otomotiv sanayi çalışanı, 10’u (%6.2) temizlik işçisi, 7’si (%4.3) sağlık personeli, 3’ü (%1.8) tarım-ilaçlama sektörü çalışanı, 1’i (%0,6) kuaför olarak sınıflandırıldı. Hastaların yakınmalarına göre alerjik belirtileri, ürtiker 86 (%53.4), alerjik burun nezlesi 79 (%47.3), alerjik göz nezlesi 40 (%25), alerjik astma 10 (%6.2) kişi olarak saptandı. Sonuç: Çalışmamızda en çok tekstil, ofis, boya-gıda-kimyasal madde çalışanlarında alerjik hastalıklar saptanmıştır.
Aim: To determine the allergic diseases related to occupational groups. Material and Method: In this study 161 patients who admitted to İzmir Tepecik Educational and Research Hospital included. We assessed occupation, duration of allergen exposure, history of atopy, history of smoking, having a pet ın each patient to clarify a possible underlying etiology. Allergic diseaases classified as allergic rhinit, allergic conjunctivitis,urticaire and asthma. Findings: Seventy one of the patients were female. The mean age was 34. According to the occupational groups; of the patients 40 were (25%) textile workers, 39 were (24%) officer, 37 were (23.1%) chemist, 24 were (15%) industial workers, 10 were (6.2%) cleaning workers, 7 were (4.3%) healthy workers, 3 were (1.8%) farmer, 1 were (0,6%)hairdresser. Based on the clinical symptoms, 86(53.4%) were urticaire, 79 (47.3%) were allergic rhinit, 40 (25%) were allergic conjunctivitis, 10 (6.2%) were allergic asthma. Conclusion: We found allergic diseases mostly in textile and industrial workers.

4.Mortality In Geriatric Patients With Upper Gastrointestinal Bleeding
Coşkun Yıldız, Canan Çolak, Ahmet Özveren, Sevnaz Şahin
doi: 10.5222/terh.2012.73466  Pages 151 - 155 (1332 accesses)
Amaç: Hastanemize üst gastrointestinal sistem kanaması tanısı ile yatırılmış olan 65 yaş ve üzerindeki hastalarda risk faktörleri, endoskopi sonuçları ve mortaliteyi araştırılmak. Gereç ve Yöntem: Kasım 2010-11 tarihleri arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesine üst gastrointestinal kanama nedeniyle hastaneye yatırılıp endoskopi yapılan 65 yaş ve üzeri hastalar geriye dönük değerlendirilmiştir. Veriler (SPSS) 11.0 programında analiz edilmiş, p değerinin < 0.05 olması anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan hasta sayısı 250’dir. Yaş ortalaması 76,5±6,7 bulundu. Hastaların % 36’sı (90 hasta) kadın, %74’ü (160 hasta) erkekti. Eşlik eden hastalığı olan hasta oranı %79, en sık görülen hastalık hipertansiyon (%49), en sık 2. Hastalık ise koroner arter hastalığıydı (%26). İlaç kullanan hasta oranı % 82.4, en sık kullanılan ilaçlar; kronik hastalığa bağlı kullanılan (antihipertansif ve oral antidiyabetikler %72) ve asetil salisilik asit (%33.6) olarak bulundu. Kanama açısından riskli ilaç kullanım oranı %51.6 olarak saptandı. Hastalarda endoskopik olarak sırasıyla peptik ülser (%51,2), eroziv gastrit (%15,2), malinite %7,2, özofagus varisi %7,2 olarak bulundu. Peptik ülser Forrest sınıflamasına göre en sık Forrest 1b özelliğindeydi. Kronik hastalığı olmayanlarda mortalite %3,4 iken, kronik hastalığı olanlarda bu oran %8,0 olarak bulunmuştur, fark istatistiksel olarak anlamlıdır. İlaç kullanmayanlarda mortalite %4,9 iken,kullanan grupta bu oran %8,1 bulundu. Sonuç: Çalışmamızda yaşlılarda üst gastrointestinal kanamaların en sık nedeni peptik ülserdir.Yaş arttıkça mortalitenin arttığı ve 85 yaş üzerinde mortalitenin %30’lara ulaştığı görülmüştür. Kronik hastalık ve buna bağlı ilaç kullanımı da mortaliteyi artırmaktadır.
Aim: To identify the causes and factors impacting mortality in geriatric patients with upper gastrointestinal bleeding. Material and Methods: Patients over 65 years old admitted for upper gastrointestinal bleeding between November 2010-11 at Izmir Tepecik Education and Research Hospital were analyzed retrospectively. Statistical data evaluated with SPSS 11.0 program and p value <0.05 was accepted as statistically significant. Findings: Totally 250 patients were included in this study. Mean age was 76,5±6,7. 36% of patients (90) were females, and 64%(160) were males.79% of the patients have had accompanying disorder, of which the most frequent (49%) was hypertention, second (26%) was coronary artery disease.82.4% of the patinets were using medicinal drug, of which the most frequently (%72) used drugs were for chronic disorders (diabetes mellitus and hypertension) and 33.6% of patients were using asetyl salisylic acid.Risky drugs for gastrointestinal bleeding was being used by 51.6% of the patients.Endoscopic evaluation showed that 51.2 percent of these patients had peptic ulcer, 15.2 percent had erosive gastritis, %7.2 had malignancy, 7.2 percent had esophageal varices. Most of the detected peptic ulcers were of Forrest type 1b.The mortality rates in patient without chronic illnesses was 3.4 percent; on the other hand it was 8 percent in patients with chronic illness.This difference was statistically significant.The mortality rates in chronic drug using patients was 8.1 percent; and in no drug using patients was 4.9 percent. Conclusion: Our study shows that the most frequent cause of upper gastrointestinal bleeding in older population is peptic ulcer. The mortality rate is increased with increasing age, and over 85 years old rising to 30 percent. Also accompanying chronic disorders and chronic drug usage were found to increase the mortality rates.

5.Efficacy Of The Levonorgestrel Intrauterine Devices In The Prevention Of Menorrhagia: Data from Tertiary Center
İbrahim Karaca, Sefa Kurt, Ayşe Rabia Kanbak, Emrah Töz, Tutku Gürbüz
doi: 10.5222/terh.2012.93835  Pages 157 - 161 (1229 accesses)
Amaç: Uterus miyomlarına bağlı ve idiyopatik menorajisi olan kadınlarda levonorgestrelli rahim içi aracın etkinliğini incelemek. Gereç ve Yöntem: Mayıs 2011 - Haziran 2012 tarihleri arasında menoraji şikayeti ile gelen, Levonorgestrelli rahim içi araç taktığımız 35-50 yaş arası 107 hastayı geriye dönük değerlendirdik. Uterus miyomuna bağlı menorajisi olan 36 hasta Grup 1, idyopatik menorajisi olan 71 hasta Grup 2’yi oluşturmaktaydı. Her iki gruba Levonorgestrelli rahim içi araç uygulandı. Tedavinin altıncı ayında grupları uterus ve myom boyutları, menorajinin şiddeti ve hemoglobin değerleri açısından karşılaştırdık. Bulgular: Her iki grubun uterus boyutlarında azalma görüldü fakat istatistiksel olarak anlamlı saptanmadı. Grup 1’deki hastalar kendi içinde karşılaştırıldığında miyom hacminde 3,1±2cm³ azalma istatistiksel olarak anlamlı çıktı (p=0,04). Her iki grubunda Levonorgestrelli rahim içi araç takıldıktan sonraki hemoglobin düzeyleri anlamlı olarak artmış (Grup 1: 3,1±1, grup2: 3,6±1,5) (p=0,04 ve p=0,04) ve menorajnin şiddeti ise azalmıştır. Sonuç: Levonorgestrelli rahim içi araç miyom boyutunu ve menoraji şiddetini azaltmakta ve hastaların hemoglobin değerlerini yükseltmektedir.
Aim: To evaluate the efficacy of levonorgestrel intrauterine device (LNG-IUD) in idiopathic menorrhagia and menorrhagia due to uterine myoma. Material and Method: We analysed the medical records of 107 women who received LNG-İUD due to menorrhagia between May 2011 – June 2012. 36 women with uterin fibroids (Group 1) and 71 women with idiopathic menorrhagia (Group 2) were compared with regard to hemoglobin level, myoma volume, uterine volume and changes in symptom for menorrhagia six months after LNG-İUD insertion. Findings: Use of the LNG-IUD was associated with reduction in the total uterin volume in both group but it is not statistically significant. Reduction in the myoma volume (3,1±2cm³) in group 1 is statistically significant (p=0,04).Hemoglobin changes after LNG- İUD showed significant increase in both groups (Group 1: 3,1±1, group2: 3,6±1,5) (p=0,04 ve p=0,04) Menstrual blood loss was reduced in both groups. Conclusion: Use of the LNG-IUD was associated with reduction in the myoma volume and menstrual blood flow and increase in hemoglobin level.

6.The Evaluation Of Cardiovascular Risc Factors In Outpatient Clinics Of The Family Medicine
Selami Kara, Bahriye Arslan, Haluk Mergen, Kurtuluş Öngel
doi: 10.5222/terh.2012.56783  Pages 163 - 169 (1499 accesses)
Amaç: Aile Hekimliği polikliniğine herhangi bir nedenle başvuran kişilerin kardiyovasküler risklerini ve 10 yıllık kardiyovasküler risk durumunu araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada Şubat-Nisan 2009 tarihleri arasında Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Polikliniği’ne herhangi bir nedenle başvuran gönüllüler üzerinde Framingham risk ölçeği uygulandı. 10 yıllık kardiyovasküler hastalık riski hesaplandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak SPSS 11.0 programı ile çözümlendi. Veriler yüzde dağılım olarak verildi. Kardiyovasküler risk faktörleri arasında yeralan cinsiyet, yaş, alkol, hipertansiyon, diyabet ve hiperlipidemi istatistiksel anlamlılık açısından ki-kare testi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya polikliniğimize herhangi bir nedenle başvuran 28’i (%38.9) erkek, 44’ü (%61.1) kadın 72 kişi alınmıştır. Yaş ortalaması 35.2’i ±9.2 yaş (14-76) idi. On yıllık kardiyovasküler hastalığa yakalanma risk ortalaması, poliklinik hastaları için %3.54 (0-22) olarak bulundu. On yıllık kardiyovasküler riski düşük olan 65 olgu(%90.3), orta derecede olan 5 olgu(%6.9) ve yüksek olan 2 olgu (%2.8) saptandı. Sonuç: Framingham çalışmasında olduğu gibi bu çalışmada da sigara, hipertansiyon ve hiperlipidemi kardiovasküler hastalıklar için en önemli risk faktörleri arasında bulunmuştur. Çalışmamız kardiyovasküler hastalıkların Aile Hekimliği polikliniklerinde rutin yapılabilecek kolay değerlendirmeler olduğunu göstermektedir.
Aim: It is known that cardiovascular diseases are about to be the major factor of mortality and morbidity globally. Aims of the study are to research the cardiovascular risks, evaluate 10 years of cardiovascular risks and provide treatment of the patients who are remained at polyclinic for any reason. Material and method: The study has been done in 2009 between February and April at Suleyman Demirel University, Family Medicine Outpatient Clinic. Framingham risc scale was applied to the volunteers for calculating 10 years cardiovasculer risc. Data were analyzed statistically with SPSS 11.0 programme and were given as ratios. Cardiovasculer risk factors; gender, age, alcohol, hypertension, diabet and hyperlipidemia were analyzed with ki-square test for statistical meaning. Findings: There were 72 volunteers included in the research consisting of 28 males (38,9%) and 44 females (61,1%). Mean age for the study group was 35.2 ±9.2 age (14-76). Mean cardiovasculer risk for ten years was found to be 3.54% (0-22) for Outpatient Clinic patients. Number of the patients who have low risk was 65 (90,3%), medium risk was 5 (6,9%) and high risk was 2 (2,8%). Conclusion: As in the Framingham study; cigarette, hypertension and hyperlypidemia were within the most important risk factors for cardiovasculer diseases. This study suggests that the cardiovascular risk may be easily calculated at outpatient clinic level.

7.Association Between Insulin Resistance And Left Ventricular Diastolic Dysfunction In Non-Diabetic Obese Patients
Sibel Demiral Sezer, Demet Yalçın Kehribar, Fevzi Sürücüoğlu, Murat Hakan Akyurt
doi: 10.5222/terh.2012.44524  Pages 171 - 176 (1072 accesses)
Amaç: Şişmanlarda insülin direnci ve sol ventrikül diyastolik disfonksiyon ilişkisini değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Polikliniğine başvuran 50 kadın, 10 erkek olmak üzere 60 şişman geriye dönük olarak incelendi. Bu hastalardaki insülin direnci ve sol ventrikül diyastolik disfonksiyon arasındaki ilişki; hastaların ekokardiyografi, açlık glukoz, açlık insülin düzeyi, tansiyon arteriyel ölçümleri gibi değişkenler bakılarak araştırıldı. Bulgular: Hastaların 49’unda (%81,7) insülin direnci saptandı. 50 (%83,4) hastada ise sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu vardı. İnsülin direnci saptanan şişmanlarda, sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu daha yüksek oranda saptanırken,oran istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Sonuç: Şişmanlarda insülin direnci ile sol ventrikül diyastolik işlev bozukluğu artmaktadır.
Aim: To evaluate the relationship between insulin resistance and left ventricular diastolic dysfunction in obese patients. Material and Method: In our study, we evaluated retrospectively the association between insulin resistance and left ventricular diastolic dysfunction in 60 obese patients who admitted Tepecik Training and Research Hospital Internal Medicine Outpatient Clinics. Findings: Total 49 (%81,7) obese patients had insulin resistance and 50 (%83,4) obese patients had left ventricular diastolic dysfunction. Obese patients with insulin resistance had further left ventricular diastolic dysfunction but the difference was not statistically not significant. Conclusion: Left ventricular diastolic dysfunction may be present more with insulin resistance in obese patients

8.The Efficacy Of Emergency Hysterectomy In Peripartum Vaginal Bleeding
Ömer Demirtaş, Hasan Terzi, Ünal Turkay, Ahmet Kale
doi: 10.5222/terh.2012.84264  Pages 177 - 180 (1279 accesses)
Amaç: Acil peripartum histerektomi olgularının insidansını, endikasyonlarını, risk faktörlerini, annedeki morbidite ve mortalite üzerine etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Kocaeli Derince Eğitim Araştırma hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Temmuz 2006 ile Haziran 2012 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle acil peripartum histerektomi uygulanan 12 olgunun; demografik özellikleri, insidansı, ilişkili olduğu risk faktörleri, histerektomi endikasyonları, gelişen komplikasyonlar, anne morbidite ve mortaliteleri geriye dönük incelendi. Bulgular: Altı yıl içinde hastanemizde toplam 12314 doğum gerçekleştirilmiş ve aynı dönemde çeşitli nedenlerle 12 hastaya peripartum histerektomi uygulanmıştır. Acil peripartum histerektomi insidansı % 0,097 olarak hesaplanmıştır. Hastaların ortalama yaşı 31,92 ± 5,48, ortalama gebelik sayıları 3,08 ± 2,19, ortalama doğum sayıları 1,83 ± 0,83 olarak tespit edildi. En sık saptanan endikasyon % 50 oranı ile uterus atonisi olarak belirlendi. Peripartum histerektomilerin 6’sı (% 50)tam, 6’sı (% 50) ise tama yakın(subtotal) uygulandı. Eş zamanlı olarak iki (% 16,7) hastaya hipogastrik arter iki taraflı bağlandı ve bir (% 8,3) hastaya postoperatif karıniçi kanama nedeni ile relaparotomi uygulandı. Bir (% 8,3) hastada tüketim koagülopatisi ve bir (% 8,3) hastada intraoperatif mesane yaralanması izlendi. Anne ölümü izlenmedi. Sonuç: Acil peripartum histerektomilerde başlıca endikasyon uteral atoniye bağlı kontrol edilemeyen kanama olup,yüksek komplikasyon oranına rağmen (%25: 3/12 olgu) mortalite olmamıştır.
Aim: To investigate the incidence, indications, risk factors, as well as the effects on maternal morbidity and mortality for the emergency peripartum hysterectomy cases performed at our hospital. Material and Method: For the 12 cases that underwent emergency peripartum hysterectomy for various obstetric reasons between July 2006 and June 2012 at the Kocaeli Derince Training and Research Hospital Clinic of Gynecology and Obstetrics, the demographic characteristics, incidence, associated risk factors, indications, complications, maternal morbidity and mortality rates were retrospectively evaluated. Findings: A total of 12,314 deliveries were performed at our hospital within last six years, and emergency peripartum hysterectomy was performed for 12 patients in the same time period. The incidence of emergency peripartum hysterectomy was % 0.097. The average age of the patients was determined as 31.92 ± 5.48, their average gravida as 3.08 ± 2.19, and their average parity as 1.83 ± 0.83. The most frequently observed indication was uterine atony, with a rate of occurrence of 50%. Regarding the peripartum hysterectomies, 6 (50%) were performed as total hysterectomies and 6 (50%) as subtotal hysterectomies. For 2 (16.7%) of the patients, bilateral hypogastric artery ligation was performed concomitantly to the hysterectomy procedure, and relaparotomy for intra-abdominal bleeding was performed in 1 (8.3%) of the patients. Consumption coagulopathy was observed in 1 (8.3%) of the patients and intraoperative bladder injury was also observed for 1 (8.3%) of the patients. There were no cases of maternal mortality. Conclusion: The most frequent indication for emergency peripartum was incontrollable vaginal bleeding due to uterine atony.While emergency peripartum hysterectomy has a high rate of maternal morbidity (25 percent in our series), our maternal mortality rate is null.

OTHER
9.Peer-Review Procedures In Our Journal: analysis of 87 reports
Yasemin Kılıç Öztürk, Vildan Kalonya, Cengiz Özbek, Faruk Öztürk
doi: 10.5222/terh.2012.48482  Pages 181 - 186 (1083 accesses)
Amaç: Tepecik Eğitim Hastanesi Dergisinde son bir yılda değerlendirmeye alınan makalelerde danışmanların demografik özellikleri ile değerlendirme süreleri ilişkisini incelemek. Gereç ve Yöntem: İzmir Tepecik Eğitim Hastanesi Dergisinde 01.12.2011 ve 01.12.2012 tarihleri arasında başvurusu olan 42 makalenin değerlendirme dosyaları geriye dönük incelenmiştir. Bulgular: Danışmanların değerlendirme süreleri ortalama 15,74±15,01 (1-94) gündü. Raporların 13’ü (%14.9) ilk 3 günde; 32’si (%36.7) bir haftada; 57’si (%65,5) on beş günde ve 73’ü (%83,9) ise bir ayda sonuçlandırılmıştı. Değerlendirme raporlarının 72’sinde (%82,2) yazı farklı oranlarda düzeltme veya değişmeksizin yayınlanmaya uygun bulundu. Danışmanların görev yeri / kurumu/ ile değerlendirme süreleri arasında anlamlı ilişki bulundu (p=0,035). Danışmanların yaş ve cinsiyetleri ile değerlendirme süreleri arasında istatistiksel ilişki yoktu (p=0,14; p=0,78). Danışmanların yazarla aynı branşta olması ve akademik unvanları ile değerlendirme süreleri arasında istatistiksel ilişki bulunmadı (p=0,40;p=0,28). Araştırmaların yayına kabul oranları ile danışman demografik özellikleri arasında ilişki bulunmadı. Sonuç: Derginin danışman değerlendirme süreleri kabul edilebilir düzeydedir. Danışmanların görev yeri dışındaki demografik verileri ile danışmanlık süreci ve sonucu arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır.
Aim: To examine the demographic characteristics of reviewers and peer review duration of the articles taken into consideration in the Journal of İzmir Tepecik Teaching Hospital, last year. Material and Method: The reviewer reports of the 42 articles referred to The Journal of İzmir Tepecik Teaching Hospital between 12.01.2011 and 12.01.2012 were evaluated retrospectively. Findings: The mean evaluation period of the reviewers’ were 15, 74 ± 15.011 (1-94) days. Thirteen (14.9 percent)of the reviewer reports were received in the first 3 days,32( 36.7 percent) in a week,57( 65.5percent) in fifteen days; 73(83.9percent) in a month. The evaluation reports revealed that 72( 82.2percent) of the articles were eligible for publication in current form or with some corrections. Significant relationship was found between the institution of the reviewers and the evaluation periods (p = 0.035). There was no significant relationship between age or gender of the reviewers and the evaluation period (p = 0.14, p = 0.78). Working at the same branch with the author or academic titles of the reviewers showed no statistical association about the review duration (p = 0.40, p = 0.28). There was not any significant relation between the demographic characteristics of reviewers and the acceptance of the research for publication. Conclusion: The reviewer durations of the journal is at the acceptable level. There was no significant relation between the reviewer process or result of the journal and the reviewers demografic data; except the reviewer’s institutions.

CASE REPORT
10.Tuberculous Pneumonia Related To Adalimumabtreatment
Nimet Demirtaş, Emel Ceylan, Fisun Karadağ, Mehmet Polatlı, Orhan Çildağ
doi: 10.5222/terh.2012.03488  Pages 187 - 190 (1417 accesses)
Bu yazıda, romatoid artrit nedeniyle yüksek dozda Adalimumab tedavisi verilen 54 yaşındaki kadında,eşzamanlı olarak tüberküloz koruyucu tedavi başlanmış olmasına rağmen tedavinin 4.ncü ayında akciğer tüberkülozu gelişen bir olgu sunulmuştur. Bu olgu, TNF-alfa baskılayıcı ilaçları kullanan hastalarda tüberküloz profilaksisine 1-2 ay önce başlayan protokollerin daha doğru olduğunu düşündürmektedir.
A 54 year-old female patient with a history of rheumatoid arthritis is presented in this article. She developed pulmonary tuberculosis after 4 months of mistakenly high dose anti TNF-alpha treatment with concomitant 300mg/d Isoniazid prophylaxis. This case report points out to the fact that protocol starting tuberculosis prophilaxis a few month before anti TNF-alpha treatment should be considered.

11.Perimembranous Ventricular Septal Defect And Severe Mitral Regurgitation In A Patient With Hypertrophic Obstructive Cardiomyopathy
Hüseyin Dursun, Barış Kılıçaslan, İbrahim Susam, Mehmet Aydın
doi: 10.5222/terh.2012.76667  Pages 191 - 194 (1141 accesses)
Üç yıl önce beyin tümörü ameliyatı geçiren 47 yaşında erkek hasta epilepsi nöbetleri,alt ekstremitede güçsüzlük ve şuur bulanıklığı yakınmaları ile hastanemize getirildi.İstenen kardiyoloji konsültasyonu doğrultusunda çekilen ekokardiyografi bulguları ile oldukça ender görülen hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati ye perimembranöz ventriküler septal defekt ve ciddi mitral yetmezliğin eşlik ettiğini saptadık.Aile ileri tetkikleri reddetti.
A 47 years old male operated three years ago for brain tumor was brought to our hospital with the complains of epileptic seizures,lower extremity weakness and confusion.Echocardiographic examination undertaken upon a request of cardiology consultation, revealed a rarely seen cardiac featureof hypertrophic obstructive cardiomyopathy with a severe mitral regurgitation and perimembranous type of ventricular septal defect.

12.Intrahepatic Biliar Cystadenoma Recurred One Year After Partial Pericystectomy
Eyüp Kebabçı, Şafak Öztürk, Kerem Karaman, Sait Murat Doğan, Süheyla Cumurcu, Ümit Bayol, Cem Tuğmen, Mustafa Ölmez, Cezmi Karaca
doi: 10.5222/terh.2012.61885  Pages 195 - 198 (979 accesses)
Bir yıl önce karaciğer hidatik kisti öntanısı ile parsiyel perikistektomi ve drenaj uygulanan 50 yaşındaki kadın, sol hipokondriyumda ele gelen kitleyle başvurdu.MR de karaciğer sol lopta 22 cm.lik kitle bulundu.CA-19.9: 79<33 U/ml idi.Karaciğer kistadenom yinelemesi öntanısıyla genişletilmiş sol hepatektomi uygulandı ve 2 yıldır yineleme görülmedi.
A 50 years old woman with a previous partial pericystectomy operation for liver hydatidosis developed one year later a recurrent mass in her left hypochondrium. Her MRI revaled a 22cm septated cyst within left lobe of liver.Her CA19-9 level was high(79<33 U/ml).An expanded left hepatectomy was undertaken with the pre-diagnosis of cystadenoma recurrence. There was no recurrence after two years.

13.Pulmonary Edema Due To Tocolytic Therapy
Mehmet Uyar, Canan Bor
doi: 10.5222/terh.2012.02525  Pages 199 - 202 (1134 accesses)
Ritodrin ile tokolitik tedavi uygulanan ve pulmoner ödem gelişen 27-28 ve 34-35 haftalık gebeliği olan ve sezaryen uygulanan iki olguyu tartıştık. Her iki olgu yoğun bakıma kabul edildi ve mekanik ventilatör altında destek tedavisi uygulandı. Her iki hastada tedavi şifa ile sonuçlandı.
We discussed two cases who had ceserean section between 27-28 and 34-35 weeks of pregnancy.They developed pulmonary edema during or after tocolytic therapy with ritodrin. Both cases are admitted in intensive care unit and treated with mechanical ventilation. Their outcome was good with full recovery.

LookUs & Online Makale